22 Mart 2009 Pazar

Nereden başlasam bilemiyorum, Macaristan'a gelişimin üzerinden 2 ay geçti. Daha önce yazmayı ertelediğim için şu anda anlatacak çok şey var. Benim şu an bulunduğum şehir Pécs, trenle Budapeşte'ye 3 saatlik bir mesafede, güneyde bulunuyor. Erasmus'la gelmeden önce açıkçası ben de Pécs hakkında hiçbir şey bilmiyordum; 2010'da İstanbul ile birlikte Avrupa Kültür başkenti olacak iki şehirden biri desem daha anlamlı olur herhalde.
Normal okul döneminden 3 hafta önce geldim. Eğer Erasmus ile gittiğiniz ülkede İngilizce, Almanca, Fransızca gibi yaygın dillerin dışında bir dil konuşuluyorsa ücretsiz olarak katılabileceğiniz yoğunlaştırılmış bir dil kursu fırsatı sunuluyor, ben de tarihleri kaçırdığım için son anda başvurmuştum. Kabul edildiğim için gerçekten şanslıydım. Benimle birlikte bahar döneminde Pécs'de olacak iki arkadaşım daha vardı Bilgi'den , onlar Debrecen adındaki başka bir şehirde 2 haftalık bir kursa katıldılar. Ben de Pécs'de kendi üniversitemin düzenlediği 3 haftalık bir kursa katıldım. ( Hungarian Language and Culture Winter University) Dil kursunu detaylı olarak anlatıyorum çünkü Erasmus öğrencileri için bir çok açıdan önemli diye düşünüyorum.
Haftanın her günü sabah 8.15 ten 14.00 e kadar mümkün olan en yoğun şekilde Macarca öğrenmeye başladım. Öğleden sonraları şehir içinde minik turlar, seminer ya da ingilizce alt yazı ile film gösterimleri vardı. ( Budapeşte metrosunda geçen "kontrol" filmini tavsiye ederim ).
Haftasonları da Villàny,Szigetvar gibi yakın yerlere geziler oldu. ( kurs dışındaki her şeyi kendiniz karşılamanız gerekiyor)
Macarca öğretmek için gerçekten çok iyi bir sistem oluşturmuşlar ve gerçekten bu konuda çok hevesliler, okul dönemi boyunca da yine isteğe bağlı olarak devam edebiliyorsunuz benim gibi :)
Türkçe ile bir çok ortak kelime bulmak mümkün: alma, kapu,şapka, şal, pabuç, aklıma ilk gelenler. Macarca da Türkçe gibi okunduğu gibi yazılıyor. Dilin mantığı çok benzer, bizim gibi sondan eklemeli ve fiili cümlenin sonunda kullanıyorlar. Beni en çok güldüren şey de merhaba ve güle güle kelimelerinin aynı olması. Sanırım alışmak için biraz zaman gerekiyor. Günlük dilde İngilize gibi hello yu da kullanıyorlar, biriyle konuştuktan sonra ayrılırken size bakarak tekrar hello deyince insan birden ne olduğunu şaşırıyor:) Yine aynı şekilde hello deyince başlıyorlar macarca konuşmaya ! Kısacası Macarca'nın Türkçe ile benzer bir mantığı olması öğrenmeyi kolaylaştırıyor ama yine de uzunca bir zaman gerekli ! Dil kursunu neden önemli bulduğumu da unutmadan ekleyeyim : Sokakta insnalarla birkaç parça konuşmayı öğrenirken , dönem boyunca kalacağınız şehri ve kültürü tanımanız, alışmanız kolaylaşıyor.
Pécs'e dönersem , ilk geldiğimde gerçekten garipsedim ama kısa zamanda alıştım. İstanbul'dan geldikten sonra bir anda çok sakin geldi, allahım sokakta insan yok diye düşünmeye başladım. Şehir merkezinde İstiklal caddesine biraz benzeyen iki tane küçük sokak , bir görece büyük alışveriş merkezi var. Yine bir tane büyük Pécs Basilica , müzeler sokağı dedikleri galeri ve müzelerin bir arada bulunduğu bir sokak da var. ( henüz bu sokağa gitme fırsatım olmadı ama en kısa zamanda yapmaya çalışıcam) Yürüyerek en uzak mesafe 40-50dk sürüyor, otobüsle ise 15 dk. Şehrin en güzel yanı vakit kaybetmeden istediğinizi yapabiliyor olmanız. İstanbul'da okula gelmem 2 saati bulurken burada okula yürüyerek gidebilmem mucize gibi geliyor. Yine de şehrin daha keşfetmediğim bir sürü yeri var, bunlar özetle anlatabileceklerim. Baharla birlikte bir sürü kültürel etkinlik de olmaya başladı ( konser daha çok, dans, tiyatro,sergi vs - not:Pécs'de üç tane tiyatro binası var). Hepsini tarayıp takip etmeye çalışıyorum.
Macaristan'daki büyük şehirlere baktığınızda -Budapeşte dışında- sanırım şehirleri canlı tutan ve büyük yapan üniversiteler. Pécs'de iki üniveriste var. Benimkisi University of Pécs. Sanırım 4-5 tane ayrı, kampüs gibi binası var. Bunun nedeni önceden hepsinin ayrı üniversiteler olmasıymış, Avrupa Birliği' ne girerken 2-3 fakülteden oluşan bu binalar uygun olmadığı için hepsini birleştirip bir üniversite haline getirmişler. Aslında ben değişim programına asıl dalım olan edebiyattan dahil olduğum için derslerim konusunda çok şey anlatamayacağım. Toplamda 5 tane dersim - Hungarian, Modern Hungarian Literature, Contemporary Hungarian Literary Feminism, Modern British Fiction ve Face of God on Hungarian Ornaments. Biraz fazla macaristana daldım :) Introduction to Museum Studies dersini almayı istemiştim ancak az öğrenci olduğu için açılmadı, onun yerine 'folk art' ile ilgili bir dersle yetinmek zorunda kaldım.
Sanat fakültesinde ingilizce ders veren hocalar az ve erasmus öğrencilerini kabul etmeye çok istekli değilller açıkçası.
Macarlardan da biraz bahsedeyim. Şimdiye kadar tanıdığım ya da sokakta konuştuğum Macarların nerdeyse hepsi gerçekten çok yardımcı ve kibar. Trenle gelirken bile bavulumu indirip bindirmek için insanlar yardımcı oldu. Macar arkadaşlarıma söylediğimde çok şaşırıp , aynı fikirde olmadıklarını söylüyorlar - gerçekten ilginç. En tipik özelliklerden biri de her şeyin geç başlaması, bazı alışkanlıklar Türklerden mi kalmış merak ediyorum bazen. Şehirde iki tane camii ve tabiki Macaristanın tamamında Osmanlı döneminden bir çok kalıntı var. Türklerle ilgili pek de iyi anılara sahip olduklarını söylemek mümkün değil. Macaristan'ın en güzel şeylerinden biri de şarapları, bir şişe güzel bir şarabı -en ucuzu-5 milyona almak mümkün. (Tabi bunda ekonomik krizinde payı var.)
2 ayı özetlemek çok kolay değil sanırm. Aklıma gelenleri ve bu arada başımdan geçecek olanları da tabi yine yazmaya çalışıcam. Bilgisayarımda şu anda sorun olduğu için fotoğraf koyamıyorum , en kısa zamanda sorunum çözlülür umarım. Bu kadar bahsetmişken bir kaç Macarca sözcükle bitirmek en iyisi :)
Sziasztok ( hoşçakalın ve merhaba :) ),
İstanbul'a sevgiler,
Cansu